Sayfalar

30 Aralık 2015 Çarşamba

Mavi Tutku, Victoria Strauss [Kitap Yorumu]





Kitap Adı: Mavi Tutku
Yayınevi: Feniks Yayınları
Yazar Adı: Victoria Strauss
Liste Fiyatı: 24 TL





Kitap Tanıtımı

Mavi Tutku'ya Övgüler 
- Kirkus Reviews 2012 Yılının En İyi Gençlik Kitabı -

"Duygusal detaylarla zenginleştirilmiş hayal gücü unsurları ve tarihi kurgu tatmin edicidir, ancak milyonlarca kızın sınırlı seçeneği olduğu günümüzde en çok yankı yaratan, Giulia'nın kalbinin arzusunu bulmaya dair inanılmaz derecede gerçekçi arayışıdır. Sanatsal tutkunun nadir görülen, övgüye değer, muhteşem bir keşfi." 
- Kirkus (yıldızlı eleştiri, 2012'nin En İyileri'nden editörün seçimi) -

"Strauss (Guardian of the Hills kitabı yazarı), Giulia'nın karmaşık dünyasını, Rönesans döneminde kadınların sahip olduğu sınırlı seçimleri, manastır hayatını ve zamanın resim tekniklerini de dahil ederek bütün yönleriyle anlatırken büyük bir özen göstermektedir… Giulia'nın alışılmadık hikâyesi kesinlikle okurların dikkatini çekecektir." 
-Publishers Weekly- 

" Strauss'un, on beşinci yüzyıl Milano'su eşliğinde merak uyandıran bir kahraman, tarihi detaylar ve büyülü unsurlarla dokuduğu ustalıkla betimlenmiş romanı adeta bir hazine niteliğinde." 
-The Horn Book-

Kitap Yorumu

Aşk, ihanet, macera, iyi ile kötünün var olduğu bir kitaptı Mavi Tutku. Fakat en çok tarihi yönü ağır basıyordu. Kitap, 15. yy sonları İtalya'da geçiyor. Fakat klasik 'historical romance' deyip de geçemem. Sanata, astronomi ve astrolojiye de ayrıntılı bir biçimde yer vermiş. Ayrıntı okumaktan sıkılmam diyorsanız, kitap keyifle ilerliyor.
Çevirisi çok iyi.

Mavi Tutku'da Giulia'nın hikayesini okuyoruz. Giulia kontun kızıdır fakat evlilik dışı ilişkiden doğmuştur. Tabi 15. yy'da evlilik dışı ilişkiden meydana gelmek sanki çocuğun suçuymuş gibi ceneresini çeken de çocuktur.
Kontun ölümüyle de kontes -ilk fırsatta- Giulia'ı evden göndermek için onu rahibe olmaya; manastıra göndermeye zorlar.
Fakat Giulia kendi kendini yetiştirmiş bir kızdır. Resme özel yeteneği vardır. Fakat o dönemde kadın ressam mı? Tamam Giulia evlenip çoluk çocuk sahibi de olmak istiyor fakat bunun yanı sıra diğer isteklerini de bir kenara atacak değil. İşte bu yüzden bir tılsım yapmaya karar veriyor. Sadece bu sebepten manastıra gider; rahibe olmak için değil. :)
Giulia istediklerini elde edebilecek mi, dersiniz?
Giulia'nın kalbinin arzularını onunla birlikte bulmaya ne dersiniz?

Sadece okumaya değil, sanata dair de tutkunuz varsa bu kitabı kaçırmayın.

15. yy Milano'su sizi büyüleyecek.






21 Aralık 2015 Pazartesi

Senden Sonra, Emily Hope [Kitap Yorumu]



''Eğer değer verirsen incinirsin, insanlar incitir."


Kapağına vurulduğum...


Yılbaşı akşamından önce okumalıyım dedim ve aldım elime, başladım okumaya. Saatler içinde de bitirdim. Sıcacık bir hikayeyi barındırıyor Senden Sonra.
Soluksuz okuyacağınız akıcı bir roman. Kah şaşırtacak kah ağlatacak ama sonunda hep bir tebessüm bırakacak...

Alzhmeir hastalığı ile pençeleşen bir anne, hayattan darbe üzerine darbe yemiş genç bir kadın...

Umudunu yitirmişlerle, ikinci şanslara inanların romanıydı, Senden Sonra. Bir o kadar da yeni yıl ruhunu yansıtan...

''İnsanın yaşamında umut edeceği, tutunacağı bir şeyler olmalıydı, yoksa eğer bir bitkiden farklı kalmıyordu insanın.''

Ana karakterimiz Debbie. Kitap onun yaşadıklarını anlatıyor. Kitap ince bir de bu klasik aşk hikayesidir dedim beklentimi yüksek tutmadım ama okudukça yanıldığımı anladım. Karakterlerin hislerini öyle güzel yansıtmış ki yazar, hiç aceleye getirmeden; etkilenmemek elde değildi.
Debbie'nin üst üste yaşadıklarının teki benim başıma gelse yıkılırdım herhalde.

Spoi vermek istemiyorum. Kitabın konusu zaten arka kapak yazısında yer aldığı için yorumuma yazmayı sevmiyorum, biliyorsunuz. :) Fakat öyle yerler vardı ki, yürek burkan. Can acıtıcı... İncinmenize sebep olabilir. Başta da dedim ya, kah ağlayacaksınız kah gülümseyeceksiniz.
Fakat merak etmeyin kitabın sonunda mutlu sona kavuşacaksınız.

''Senden sonra hep çirkindim, bir daha güzel olamadım.''


Konusu


"Eğer değer verirsen incinirsin, insanlar incitir." Bir Noel günü savaşma ruhumu kaybettim ben, karanlığa hapsoldum. Senden sonra umut hep bir uhdeydi. Debbie'nin bir Noel günü verdiği karardan sonra bütün yaşamı hiç tahmin edemeyeceği bir biçimde değişmiştir; o günden sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Bizi gerçekten biz yapan nedir? Yaşamayı tercih ettiklerimiz mi, ardımızda bıraktıklarımız mı? Yaşadığımız anlar mı, yoksa geride bırakmaya çalıştıklarımızın acısı mı? Senden Sonra pişmanlıkların, acının, hayal kırıklıklarının nasıl da insanın yaşamını gölgelediğinin hikâyesi…


20 Aralık 2015 Pazar

Kızgın Kum Bahçesi, Corban Addison [KİTAP YORUMU]


Kitaba bayıldım!
İnsanı düşünmeye zorlayan bir kitap.
Yazar, usta bir anlatıcı. Konu ağır fakat akıcı. Bu tür kitapların çevirisi de zordur. Arzu Altinanıt'ın çevirisini ise her zaman beğenmişimdir fakat bu kitapta; 'işte çeviri budur,' dedim. Akıcılığı bozmamış. Yazarın da, çevirmenin de eline, emeğine sağlık.
Soluksuz okudum!
Bu hikayeden etkilenmeyecek kişi yoktur...

... '' Afrika aşkımın başlangıcını sana hiç anlatmadım. 'Karanlık Kıta' hakkında kendimize anlattığımız hikayelerin son derece yanlış olduğuna beni ikna eden Kenyalı bir şairdi. Wesley Afrika için daha güzel bir isim kullanıyordu. 'Kızgın Kum Bahçesi' diyordu; ihtişam ve sadelik ülkesi; hem veren hem de alan ülke...''

Kapağında da dendiği gibi; acıyı şarkı ile karşılayan çocukların hikayesiydi bu kitap.
Olağanüstü. Etkileyici. Can acıtıcı.
İnsani sorunlar, modern kölelik ve cinsiyete dayalı şiddete yönelik verilen büyük mücadele.
Bu kitap yüreğinizi dağlayacak.

Kızgın Kum Bahçesi; Afrika, Zambiya'da geçen olayları anlatıyor. Orada çocuk istismarı ve cinsel suçlara karşı mücadele biriminde çalışan Zoe'nin hikayesine yer veriyor. Down Sendromlu bir çocuğu darp ve tecavüz edilmiş bulduktan sonra ise onun mücadelesi sadece hukuk düzenine olmaktan çıkıp, çürümüş toplumsal yapıya karşı da savaş vermeye başlıyor. Fakat öyle bir şey ki, Afrika'da erkeklerin kadınları taciz etmeleri bir hak, hatta olmazsa olmaz bir davranış olarak algılandığı kültür anlayışı var. Anlayacağınız Zoe'nin işi zor. Çok zor... Hal böyle olunca da soruşturma tüm toplumu deprem gibi sarsıyor. Tabi biz okuyucusunu da etkisi altında bırakıyor.

Tüylerinizi diken diken edecek bir roman; Kızgın Kum Bahçesi. Ciddi konuları barındıran bir öykü.

Bu kitap size çok şey katacak. Ben size sadece bu romanı değil, bu yazarı tavsiye ediyorum. Corban Addison okunur da okutulur da. :)

... '' Yaşam paramparça bir şeydir.  Kim olduğumuzu belirleyen o parçaları nasıl değerlendirdiğimizdir. ''



18 Aralık 2015 Cuma

Kağıttan Kalpler, Courtney Walsh [KİTAP YORUMU]




Kitap Adı: Kağıttan Kalpler

Yazar: Courtney Walsh

Yayınevi: Arkadya Yayınları

Sayfa Sayısı: 456


En iyi aşk hikayeleri bile kusurludur, affedişler içerir ve zordur; ama er ya da geç mutluluğa ulaşırlar. Bir hikayeyi aşk hikayesi yapan bunlardır.

Dedim ki elime Kağıttan Kalpler'i alayım. Sonra bir de bakmışım ki kitabın sonuna gelmişim.
Kim aşk hikayelerini sevmez ki? Courtney Walsh'un kaleminden aşk hikayesi okumaksa bence bir ayrıcalık. Çünkü kitapta ki duygusal yoğunluğu en derinden hissettirmeyi başarmış. Karakterler oldukça gerçekçi. Bahsi geçen kasaba ise tam manasıyla büyüleyici. Başka ne ararsınız ki?

Aslında kitap, 'en büyük aşklar nefretle başlar,' kalıbını ele almış. :)

Abigail ve Jacob'un aşk hikayesini aynı zamanda birbirlerine karşı verdikleri savaşı okuyoruz.

Abigail'in sahip olduğu tek şey; işlettiği kitabevi. Aşka dair bir gram inancı yok. Jacob ise geçmişinde ki sırlarla Abigail'in yaşadığı kasabaya taşınır üstelik bir de onun kitabevinin olduğu binayı satın alır. Ve dükkan sahibi ile kiracısı arasında büyük savaş başlar. :) Şunu şöyle de tanımlayabiliriz; kasabaya yeni gelen ve kasabanın yerlisi. Kasaba da bir nevi ikiye bölünecek.

Peki ne mi olacak? ♥AŞK♥ olacak. Tabi Abigail kitapları olduğu sürece bir erkeğe ihtiyacı olmadığı düşüncesinden kurtulabilirse. :) 

Diyor ki kitapta; ''Kimse ne yaptığını gerçekten bilmiyor. Fakat bir şeyler yaptıkları sürece bir yerlere varabiliyorlar. Ve bu, boş oturmaktan çok daha iyidir.''
...
Çok doğru bir söz.
Kitapta kazanan kim olacak dersiniz? Abigail mi? Jacob mu? Yoksa aşk mı? Ya da... Gönül İşi Gönüllüleri mi demeliydim? :)



5 Aralık 2015 Cumartesi

The 100 Eve Dönüş, Kass Morgan [Kitap Yorumu]


The 100 Seri Sıralaması:

1. The 100
2. 21. Gün
    3. Eve Dönüş


Yazar Adı: Kass Morgan
Yayınevi: Go! Kitap
Seri Sıralaması: 3/3
Türü: Fantastik, Distopya, Genç-Yetişkin
Konusu: İnsanoğlu Eve Dönüyor
100 ekibi Dünya'ya inişlerinden haftalar sonra nihayet bir düzen kurmayı başarmıştır ama Kolonicileri taşıyan yeni iniş gemilerinin Dünya'ya gelmesiyle birlikte, hassas dengeler yavaş yavaş bozulmaya başlayacaktır.

Dünya'ya acil iniş yapan Koloniciler arasındaki GLASS yeni bir başlangıç umuduyla geldiği bu gezegende, hayallerindekinden çok farklı gerçeklerle karşı karşıya kalacaktır. Yaralı Koloniciler için canla başla çalışan CLARKE'ın aklında tek bir şey vardır: Dünya'da bir yerde yaşama ihtimali olan anne ve babasını bulmak. Wells, Yardımcı Şansölye ve muhafızlarının gelişiyle sarsılan otoritesini korumaya çalışırken Bellamy geride bıraktığını sandığı suçuyla yüzleşmekle kaçıp gitmek arasında bir seçim yapmak zorunda kalacaktır. 100 ekibi ya Dünya'da buldukları özgürlükleri için mücadele edecek ya da sahip oldukları her şeyi ve sevdikleri herkesi kaybedecektir.

Üzücü anıların yerine mutlu anıları koyamazdınız. Kalp acısı böyle bir şeydi. Hiç bir zaman silemezdiniz. Hep beraberinizde taşırdınız.

Bu seriye önce dizisini izleyerek başladım. Dizinin üçüncü sezonuna (21 Ocak) az kalmışken serinin üçüncü kitabını da elime alayım dedim. :) Aslında dizi ile kitap arasında da baya bir farklılıklar var. Fakat özlemişim... Clarke'ı, Bellamy'i... O Dünya'yı. İkinci kitabı aklımda bir çok soru işareti ile bitirmiştim. Eve Dönüş'ü okurken aklımda ki soruların hepsine de bir cevap edinmiş oldum. Ayrıca serinin en beğendiğim kitabı da bu oldu.

Sizi sıkmayacak bir kurgusu var. Yazarın kalemi de hafif. Bir günde okuyabilirsiniz. Üstelik her yaşa uygun. Aslında daha çok gençlere yönelik bir seri fakat kafa dağıtmaya birebir, hafif bir kitap. Çerezlik dediklerimizden hani. :)

Eve Dönüş'de ilk iki kitap gibi 4 karakterin ağzından anlatılıyor. Wells, Bellamy, Clarke ve Glass. Glass dizi de yok bir kere onu belirteyim. :) Kitapta ise uzaydaki kısımlar daha çok onun üzerinde dönüyor fakat bu son kitapta, en sonunda dördü de Dünya üzerinde yan yana geliyor. Tabi bazı olaylar yüzünden yine birbirlerinden kopuyorlar... Nalet olası Rhodes diyorum ve spoi vermeden susuyorum. :) Dizi de Rhodes'ı tam da sevmeye başlamışken tekrardan ondan nefret etmek biraz canımı acıttı. Hahahayt... Kitapları seviyorum. 

Her neyse... Bu kitapta şaşıracağınız bir çok yer olacak. Hatta üzülüp neredeyse ağlayacağınız. (Yoksa ben mi çok sulu gözlüyüm) :)

Kurgusu çok iyi bir roman.

Fantastik severlere, kafasını dağıtmak isteyenlere bu seriyi öneririm.  Üstelik fiyatları da uygun olan bir yayınevi: Go Kitap.





16 Kasım 2015 Pazartesi

Eşekarısı Fabrikası, Iain Banks [Kitap Yorumu]


 Uzun zamandır baskısını aradığım fakat bulamadığım Eşekarısı Fabrikası Koridor Yayınları'ndan çıktığı gibi okumak için elime aldım bile. Nitekim elime almamla bitirip kenara koymam da bir oldu.

Kitap; ‘Çocuk ve şiddet romanları’ arasında sayılabilecek en önemli eserlerden biri. Aynı zamanda da en 'sertlerinden' biri. Bu kitabı okurken şok olma haline alışacaksınız.

Nasıl anlatayım bilmiyorum. Bazı kitaplara kurulan cümleler eksik kalır ya o durumdayım. Eşekarısı Fabrikası beni de tam manasıyla bitirdi diyebilirim.

Türü belki biraz gotik çokça da psikolojik gerilim, benim halimde şuan aynen öyle.

Şaşkınlık içerisindeyim. Böyle bir kurgu ile karşılaşmayı beklemiyordum.
Arka kapak yazısını okumuş olan herkes gibi bu roman Frank'ın hikayesi sandım. Onun yaptıkları ve ona yapılanlar... Ama bu hikaye Frank'ın tüm ailesini kapsıyor diyebilirim ve ailesinde tek bir normal insan da yok. Hepsi manyak. Zır deli...
Fakat bir anlamda da bizim gibi: Aldatılmış, yanlış yola saptırılmış, intikam peşinde koşsa da ideal şeyler için çırpınan. Evet bu biziz. Hepimiziz. Hepimizin öyküsüydü Eşekarisi Fabrikası.
Feminizm yanlısı, çarpık bir kitaptı belki...

Yazarın da dediği gibi; " Çocuklar da muhtemelen yetişkinler kadar şiddet düşüncesine yatkınlar; sadece bunları koyabilecekleri sofistike bir ahlaki çerçeveleri yok o kadar."
Aslında düşünüyorum da, bence yetişkinlerin de yok.

Eşekarisi Fabrikası herkesin okuması gereken bir kitap...

''Bir keresinde saatin bakır tonlarindaki her iki ziline birden birer eşekarisi bağlamıştım, sabahları saat çaldığında o küçük çekiç her ikisini de ezerek öldürüyordu.Ve bende alarm çalmadan uyanıp onları izliyordum.''

14 Kasım 2015 Cumartesi

Kralların Yolu / Brandon Sanderson [Kitap Yorumu]


Bu yazarla bu kadar geç tanıştığıma inanamıyorum. Önce Elantris'i okuyup, yorumlamış ardından dayanamayıp Kralların Yolu'nu elime almıştım. İyi ki de öyle yapmışım. İki kitapta birbirinden o kadar farklı ki. Elantris'i de çok beğenmiştim ama bu bambaşka bir şey! Olağanüstü bir roman. Yazarda ki bu hayal gücü nereden geliyor böyle!? İnanılmaz! Nasıl bir kabiliyettir. :)

Epik fantastik kurgu da kült yazarlarımdan biri oldu çıktı...

Olay örgüsü, betimlemeler, anlatımı... Yazarın dili öyle gerçekçi ki! Bu kitap film olmalı. :) Ama ondan önce bu kitabın devamı bir an önce çıkmalı. Bu konuda Akılçelen Yayınları'na da buradan seslenmiş olayım.

Aynı zaman da kitap çok kalın ve ağır diye gözü korkanlar da; sakin olun. :) Kitabı elinizden bırakamayacaksınız ve bittiğinde keşke okuyacak bir kaç sayfa daha olsaydı diyeceksiniz.

Nasıl anlatsam:

Eski çağların büyülü dünyası sona erip, bazı büyüler unutulduğunda; eski düşmanı örten giz açığa çıkacak ve kaybolmuş büyüler de böylece hatırlanacak. Dünyanın koruyucusu elçiler ve parlayan şövalyeler kendi istekleri ile vazgeçtikleri korumaya dönecekler mi? Kitabın başından son noktasına kadar çözüm için heyecanla okuyacağınız bir başyapıt.

Roman birbirinden ihtişamlı karakterlerle harmanlanıp, ilerliyor.

Önce hekimlik eğitimi alıp asker, sonra ihanete uğrayıp köle olan Kaladin, yaşı ilerledikçe aklı bilgeliğe açılan ve bir kralın başyardımcısı olan savaşçı prens kardeşi Dalinar. Alim olmak için ülkesini terk edip, en bilge prenses Jasnah'ın eğitimine giren, hırsızlığa niyetli Shallan. Eski büyülerin parıltısını taşıyan, kiralık katil Vallano'nun oğlu Szeth...

Ağzınızı bir karış açık bırakacak karakterleri ve her defasında merakla bir sonra ki sayfaya geçeceğiniz bir roman; Kralların Yolu.

Kısa ve öz; Okuyun. Okuyun, okuyun, okuyun... 



31 Ekim 2015 Cumartesi

Tess'in Gözyaşları, Pepper Winters [Kitap Yorumu]


Spoi İçerir

"Nesin sen, Köle?"
"Ben seninimEfendim."


Yorum yazacağım ama ekranın başında kalakaldım. Kitabın hangi yönünü anlatayım bilemiyorum. İlk kırk sayfa da hayal kırıklığına uğradım. Kız ezik bir karakter; ''Allah bilir vıcık vıcık aşkın olduğu bir cinsellik kitabı dahadır,'' dedim.  Hatta iki gün elime bile almadım kitabı. Sonra başladım hadi devam ettireyim diye düşündüm. Allah'ım! Allah'ım! İyi ki de devam etmişim. Nasıl özgün bir konusu var. Soluksuz okudum! Devamını istiyorum! Devamı bir an önce çıksın, alayım, okuyayım istiyorum.

Fakat değinmeden de geçemem, bu kitap bdsm. Bunu da yazar çok iyi yansıtmış. Tecavüz var. Bıçakla, sadece fantazi olarak... Kırbaçlama, kan yemini, efendi - köle ilişkisi, bağlanma, uyuşturucu ve insan kaçakçığı ile fahişeliğe zorlanma... Ben bu kitaba yaş sınırı +22 derim... Yaşı küçük olan, bu tür de okumayı sevmeyen eline almasın çünkü beğenmez.

Ben belki de kitabın bu kadar uç nokta da olmasını sevdim. Bilindik aşk hikayelerinden, bdsm deyip tutkulu aşka dönen romanlardan öyle sıkılmıştım ki... Tess'in Gözyaşları yeni bir soluk getirdi. :)

Gelelim konusuna. :) Tess, erkek arkadaşı Brax ile Avustralya'dan kalkıp taa Meksika'ya tatile gidiyor. Brax çok şirin. Şirin olduğu kadar da sıkıcı. :) Üzgün olduğunda sarılabileceğin birisi. Tess yalnız kalmaktan o kadar korkuyor ki ona gerçek benliğini bile açamıyor: Kırbaç ve sert seksten hoşlandığını yani. :) Aslında kendine bile itiraf edemiyor diyebilirim. Fakat Meksika'da kaçırıldıktan ve efendisi olacak Q'ya satıldıktan sonra hem kendisini kabullenmeyi öğreniyor hemde olduğundan daha güçlü olduğunu fark ediyor.
Q'ya gelirsek... Q, Tess'in efendisi. Onu ehlileştirmeye, itaat etmesini sağlamaya çalışıyor. Zorbalıklar ediyor. Çünkü Tess onun malı; net. :) Fakat canavarca da olsa onu arzuluyor da. Tess'imiz de az değil. O da bu arzuya karşılık veriyor.

Benim beğenmediği tek bir yönü vardı; o da Tess'in başına gelen şeyleri çarpık arzularına bağlamasıydı. Kaldı ki başına gelen şeyler bu anlattıklarımla da sınırlı değil. Okumanız lazım. :)

Bu kitapta duygu değişimleri o kadar ani ve o kadar sert ki nefesinizi kesiyor.

Bu tarz okuyabiliyorsanız bu kitabı kaçırmayın derim.

Bir de Arkadya Bitter'e eleştirim olacak. :) Kapak görseli çok kötü. Pembe en nefret ettiğim renktir.. Bu yayın evinin kuruluş amacı belli. Ne türde kitaplar çıkaracaklarını duyurdular. Bence orijinal kapakları kullanmalılar ya da ona uygun görseller.


Alıntılar


                          "Sen benim  olmayabilirsin ama ben giderek daha çok senin oluyorum."


"Özgürlüğüm esaretindedir, Q. Sadece senin yanındayken uçabilirim."


Tess Snow.
Tess esclave.
Benim.
Her şeyiyle benim.




23 Ekim 2015 Cuma

Erospa / Meltem Arıkan (Alıntılar)



''Kişinin kendini unutup giydiği elbiseyi kendi sanması ve ona uygun davranması ne büyük bir zavallılık. Hele de bunu büyük bir onurla yapıyor olması.''

''İnanmak, inandırılmak, inandırmak. Kendimizi kendimizden, kendimizi acılarımızdan, kendimizi korkularımızdan, kendimizi gerçeklerden korumak için kullandığımız acil yardım paketi. İnan, inandır... Ben neye inanıyorum acaba? Yoksa inanmaktan çoktan vazgeçmenin boşluğunda mı yüzüyorum? Bir zaman inanmıtım. İnanma!''

''Sorumluluk hisle mi, akılla mı, bilinçle mi igili yoksa; hepsinin bir araya gelmesiyle mi oluşur? İnsanlar sorumsuz oldukları için mi başkalarının hayatlarıyla hoyratça oynaya bilir? Kötülük ve iyilik yüzlerce yıldır tartışılıp dursada hiçbir şey değişmiyor, ne yazık... Belki de bu sözcükleri değiştirmek lazım. Hep aynı sözcükleri kullanmaktan yoruluyorum, artık sözcükler aynı ama içileri bomboş... Boş baloncuklarla anlaşmaya çalışıyoruz sanki.''



''Hayvanlarla insanları ayıran en büyük özellik, insanların yasaklara uyum göstermeleridir. Ancak insanlar bir yandan yasaklara uyarken, diğer yandan da onları çiğnemek isterler. Yasakları çiğnemek aynı zamanda cesaret göstermenin de bir işaretidir. Bu cesaret, aynı zamanda kişinin kendini gerçekleştirmesinin özünde yatan cesarettir.''


''İçim içime kilitliyse eğer, kendimi de içime koyup yokluğa alışabilir miyim? Yokluğu seçebilir miyim? Vardım, yok oldum. Yok olmanın ne kadar kolay olduğunu en iyi bilen ben eğil miyim? Yok olmayı seçenlerin ardından kolaycılar diye kızan... Bütün yaşamımı var olmak için harcarken, yok olmayı düşünme hakkına bile sahip değilim.''


''Sistem ancak bilgiye sahip olmakla değiştirilebilirdi, sistem ancak kişilerin korku sınırlarını aşmasıyla kendini yenileyebilirdi, sistem ancak dinlerden, ırklardan, uluslardan arındığı zaman samşmş olabilirdi.''


''Bazı şeyler sürekli kaçıyor. Uykum, huzurum, mutluluğum... Kaçanlar yetmiyormuş gibi, bir de kaçanlara inat sürekli yapışanlar var. Acımasızlıklar, çirkinlikler, duyarsızlıklar, kendine acımalar, sorumsuzluklar ve tabii hüzün... Bir yandan kaçanları yakalamaya uğraşmak, diğer yandan yapışanları temizlemeye çalışmak...''


''Herkes unutuyordu, unutmak çoğu zaman olumlanıyordu. Unutuluşların, unutulanların, unutulması gerekenlerin zafererine bir de isim verilmişti. Unutmanın, unutulmanın, unutturmanın kutsanması 'TARİH'.''



Elantris / Brandon Sanderson [Kitap Yorumu]


 Bir kitap daha okunmuşlar listeme girdi; yeni yorum geldi. Yorumum biraz spoi içerebilir, şimdiden uyarayım. :) Çünkü bu kitap hakkında ki düşüncelerimi nasıl aktarayım bilemiyorum.

Bu yazarın kalemini çok merak ediyordum. Çok fazla ismini duydum ve kötü yorum da okumamıştım. Elantris'de seri olmayan tek kitabı, bu yüzden ilk bu kitabıyla yazarla tanışmaya karar verdim. :) Yazarın diğer kitaplarını okuyacak mısın? Derseniz eğer: Evet, okuyacağım. Sadece bu cümleden bile Elantris'i sevdiğimi anlayabilirsiniz. :)

Elantris'i okumak biraz zor. Çok özgün bir konuya sahip. Yazarın kalemi akıcı fakat nasıl desem kitabın bir ağırlığı var. Kalın olmasından dolayı değil. Diyaloglar da çok fazlaydı; bir sonra ki sayfayı merakla çeviriyorsun. Yazarın anlatmak istediği, biz okuyucuya vermeye çalıştığı şeyleri sindirirken, düşünüp tartarken biraz zorlanıyorsun.

Elantris, fantastik bir roman olarak geçiyor ama bana göre fantastik kısmı hafif kaldı. Ya da fantastik yönünü kafamda büyütmüşüm. Bu kitap sadece fantastik değil edebiyat sevenlerin de okuması gereken bir roman. Beklentimin de üzerindeydi: Siyaset, ayak oyunları ve din konularının fantastik bir eserde çok başarılı bir kurguyla birleşimiydi.

Konusu mu? :)

Elantris bir şehir... Ve bir zamanlar o kadar parlak ve güzeldi ki tanrıların şehri olarak anılıyordu.
Güç, ışık ve büyünün şehri.
Muhteşem şehrin, muhteşem sakinleri vardı. Saçları parlak beyaz, derileri madeni gümüş renginde. Şehrin kendisi gibi parlayan sakinleri. Şehrin kendisi gibi ölümsüz. Elantrianlar tanrıydı. Ve her hangi biri tanrı olabilirdi; dilenci, soylu veya asker... Her kim bir Elatrianli olursa sıradan hayatı geride kalırdı. Ne de olsa Elantris; mutluluk içinde yaşayıp, bilgece yöneteceği ve edebiyen tapınılacağı yerdi.
Fakat...
Edebiyet on yıl önce sona erdi.

Kitap 3 kısımdan oluşuyor; Elantris'in Gölgesi, Elantris'in Çağrısı ve Elantris'in Ruhu...

Büyü ile ilgili fazla bir beklentiniz olmasın çünkü kitapta kaybolan büyü gücünü tekrar bulmaya odaklanmış. Büyü, büyücülük olayları yok. :)

Elantris üç bölüme ayrıldığı gibi üç ana karakter üzerinden konuyu anlatıyor; Raoden, Sarane ve Hrathan.

Raoen; Arelon ülkesinin kralının oğludur fakat kendini bir sabah lanetlenmiş olarak bulur. O artık bir Elantris'li bir Elantrian'dır. Yani yaşayan bir ölüdür. Fakat diğer Elantrian'lıların aksine durumunu kabullenmez. Bunun yerine Elantris'i yaşanabilecek bir yer yapmaya karar verir. Elantris'in eski büyüsü Aon'ları bulmaya ve onları geri getirmeye uğraşır.

Sarane; Teod ülkesinin prensesidir ve Raoen ile hiç karşılaşmamış olmalarına rağmen onun nişanlısıdır. [Ah şu eski zamanlar ve politika için evlenenler] Sarane kitapta daha çok ülkenin çöküşünü kurtarmaya çalışan prenses rolünde yer alıyor.

Hrathan ise Arelon'u shu-dereth dinine geçirip Fjor ülkesinin eyaleti yapmaya çalışmaktadır. Sarane'nin asıl savaştığı şey de bu işte. Fakat Hrathan oldukça zeki biri...

Kitabın görünürde ki kurgusu bu... Bu üç kişinin din ve politika için zaman zaman kendileri ile savaştığı bile oluyor. Tüm bunları yazar başarılı bir şekilde tasvir etmiş. Çok güzel cümlelerle bize aktarmış, anlamlı aforizmalara yer vermiş. Yavaş başlayıp sonradan hız kazanan bir roman haline getirmeyi başarmış.

Benim beğenmediğim tek bir yer vardı. O da savaşın neden başladığı? Sebebi neydi? İki mezhep var. Fakat bunların arasında ki bu derece artan sürtüşmeyi tetikleyen şey neydi? Yazar belki buna da biraz daha yer verebilirdi.

Fakat lafın özü şu ki; kurgu dahice, kalemi sürükleyici. Karakterler desen başarılı bir şekilde kurgulanmış. Daha ne?

Kitaplığınız da en az bir Brandon Sanderson kitabı olsun. Elantris'i okuyun. :) Zaten sonra diğer kitaplarını da muhakkak okursunuz. :)





11 Ekim 2015 Pazar

Erospa, Meltem Arıkan [Kitap Yorumu]


Vay canına!

Kitap bitti ama bende bittim. =) Anlamaya çalışıyorum, anlamlandırmaya. Bir kitaba yorum yazmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Bazı kitaplar anlatılmaz, okunur ya işte Erospa'da o kitaplardan biriydi. Nasıl anlatsam bilemiyorum. Kitabın türünü bile söyleyemiyorum. Kitap hayatı ve ölümü anlatmaya yönelik. Kitap kendimizi ve başkalarını anlamaya yönelik. Siyaset kitabı. Fantastik roman. Bu kitapta çok şey var...

Meltem Arıkan'ın çok merak ediyordum. Düşünce ve İfade ödüllü yazar sonuçta fakat hiç bu kadar beğeneceğimi düşünmemişti. Kabul herkes sevmez bu romanı. 150 sayfalık kitap ama öyle oturup 1 saatte okuyabileceğin bir roman değil. İnce ama göründüğünden ağır. Dolu dolu... Etkileyici.

***

Kitap farklı zamanlarda geçiyor. Bir de günlük bölümleri var.

Farklı zamanlarda dört isim var; dört karakter. Üçü zaten aynı kişi; Erospa. Erospa'nın geçmişi, bugününü ve geleceği... Bir de Redmind var ki ona birazdan değineceğim. =)

Günlük bölümleri ise üçüncü kişinin ağzından. Benim için o üçüncü kişi yazarın kendisiydi.

''Romanımı yazarken ilk defa, bu romanda roman kahramanlarını bile kimin belirlediğine artık emin olamıyorum. Ben mi? Yazar mı? Yazarla ben aynı kişi miyim?''

Gelelim Redmind'e... Bundan sonrası spoi içeriyor şimdiden uyarayım. =)

Redmind'e ajan diyebiliriz. =) Teşkilat sibergerillarla yani hacker'larla ilgini bir birim oluşturuyor. Redmind'de hackerların operasyonlar düzenledikleri geniş bir organizasyonun peşinde. Hackerların hackerı avatarı Erospa olanı yakalamaya çalışıyorlar. Fakat Erospa tam bir dahi ve hayalet gibi. Yakalaması imkansız. Redmind onu yakalayabilmek için hackerlar hakkında bir araştırma kitabı hazırlayan gazeteci olarak HelloKitty adlı bir kadın ile görüşmeye gidiyor. Bu nokta da işe fantastik öğeler karışıyor. Burası çok ilginç; onların konuşmasına üçüncü bir kişi katılıyor. Wikka. Konuşan bir kobra yılanı. Aslına ben kitaba fantastik öğeler karışmasın isterdim çünkü kitapta o kadar güzel aforizmalar var ki... Her neyse; Redmind kendisine uyuşturucu verildiğini sanıyor. Ben delirdiğimi falan sanırdım. =)

Wikka, Erospa'ya daha genç bir kızken onu koruyup kollaması, yola göstermesi için Ana Server tarafından yanına gönderiliyor. Ana Server tanrının annesi tanrıça olarak adlandırılmış kitapta. o hem gerçek hem de değil. Hem var hem yok gibi... Anlatamıyorum ki =) Benim için bir nevi yapay zekaydı. Tabi yılanı kanlı canlı bizim dünyamıza yollayana, dowland edene kadar.

Kitabın bir kısmı böyle işte... Sonu ilginç yerlere bağlanıyor. Okuyup görmelisiniz. İnsanlık yok mu olacak? Varlığına devam mı edecek? Merak etmez misiniz?

Okuyun =)




Elveda, Ceyhan Han Ataç [Kitap Yorumu]


►Spoi İçerir◄

Elveda kitabının ne konusu ne de yazarı hakkında bir fikrim vardı. İsmi ilgimi çekmişti, arka kapak yazısını okumuştum.
Hüzünlü romanları severim... Hayata her gün gülümseyerek bakmıyorsun sonuçta.
Aldım elime okumaya başladım. Benim için şiir gibiydi yazılanlar. Yazarın kalemi hafif, kitapta ince zaten fakat öyle cümleler var ki insanın kalbinin tam orta yerinden vuran. Etkileyiciydi.

Elveda'da her bölüm, karakterin hayatından bir kesit. Çocukluğu, lise yılları, aşkları ve hayal kırıklıkları. Hatta ölümü...

Ölümünü intikam almak için kullanan, Altay'ın hikayesiydi bu roman.
Altay'ın Turgutreis'de mutlu bir çocukluğu olsa da ailesinin işi sebebiyle Ankara'ya taşınıyorlar. Orada aile yapısı bozuluyor. Annesi babasını aldatıyor. Babası alkolik oluyor. Aşk hayatında umduğunu bulamıyor. Anlayacağınız hep bir hayal kırılığı hep bir hüzün. Tüm bunların üstüne bir de hasta olduğunu ve öleceğini öğreniyor. Ölümünü de intikam olarak kullanmaya karar veriyor. Üç mektup yazıyor; annesine, babasına ve sevdiği kıza.

Aslında Altay'ın bu davranışı, intikamı seçmesi ne kadar doğru bir şey olduğu tartışılır. Fakat yazar toz pembeyi seçip, ailesiyle barıştırıp ağlak bir son yazmamasını beğendim. Hatta çocuk bir de iyileşseydi falan klasik son der geçerdim. Ama böylesi... İnsan böyle bir son karşından kayıtsız kalamıyor. Karakterin acısı, kendi acımmış gibi.

''Anne, baba ve sevgili olmak ile anne, baba ve sevgili olabilmek aynı şey değildir.''

Birazcık da olsa farklı hikayeler arayanlar, düşündüğünün aksine sonlarla karşılaşmak isteyenler Elveda kitabı okusun derim.




23 Eylül 2015 Çarşamba

Kor Adası / Kimberley Freeman [Kitap Yorumu]


[Spoi İçerir]

Ailevi- dram ve geçmişle günümüzün birleşimi denilince favori yazarlarımdan biri Kimberley Freeman. Eşsiz bir anlatımı var. Kaleminin yanı sıra  kurgusu da her zaman ki gibi büyüleyiciydi. İnsan elinden bırakmak istemiyor.

Aşk, dram, öfke... Vicdan azabı, aile olmanın önemi ve kadının olmanın zorluğu. Kitap bir çok şeyi bir arada barındırıyordu. Kor Adası, her yönüyle zengin bir romandı ve Arkadya Yayınları'nın her zaman ki baskı kalitesi ile çevirmenin becerikliliğiyle de tadından yenilmez bir hale gelmişti. =)

Kor Adası'nda, yazımın başında da belirttiğim gibi geçmişle günümüzün kusursuz birleşimini okuyoruz. 1891 İngiltere'sin de kabul gibi bir hayat yaşayan Tilly ve 2012 yılında 'yazmakta sıkıntı çeken' ünlü yazar Nina. Ortak noktaları ise Avustralya; Kor Adası'nda ki malikane de yaşamış Elenor. Kafanız karıştı değil mi? Elenor kim dediniz bir an? =) Hemen anlatıyorum...

Tilly'nin hayatı hep zorluklarla geçiyor. 1891'de kadın olmak, üstelikte zengin bir kadın olmak zor. Çok zor. Büyük babasından başka kimsesi de yoksa hele... Büyük babası öldüğünde erkek olduğu için tüm zenginlik iğrenç bir akrabasına kalıyor. Kendisi ise pespembe hayallerle James diye biri ile evleniyor. Akrabası kadar iğrenç bir herif olamaz derken James'in gerçek yüzü ortaya çıkıyor. James, Tilly'nin elinde avucunda ne varsa alacak bir adam. Onu deli olduğuna inandırıp, tımarhaneye kapatmak isteyecek bir adam. Tabi tüm bunları da metresiyle planlayacak küçük bir adam... Pislik herif! Ama sonra bum! Öyle bir şey oluyor ki; Tilly vicdan azabı ile kendini oradan kaçarken buluyor. Nereye mi? Elbette Kor Adası'na. =)
Kor Adası'nda yerel cezaevi müdürünün kızı Elenor'a mürebbiyelik yapmaya başlıyor. Elenor'un babası Starling'e ise aşık olması kaçınılmazdı. =)

''Geçmişin bedelini ödemeden bir insanın geleceği olabilir mi?''

Tilly geçmişte bıraktığı sırlarla her gün vicdan azabı çekerken Starling ve kızıyla bir aile kurabilecek mi dersiniz?

2012 yılında Nina ise, yazar tıkanıklığı yaşadığı için Kor Adası'nda ki büyük büyükannesi Elenor'un malikanesine yerleşir. Orada hem yazmaya çalışacaktır. Hem de kalp kırıklığını hafifletecektir. Nasıl mı? Yeni bir aşk, yeni bir hayat, yeni bir sen =)=)=) [Şu yorumumu şarkı sözlerine de bağladım ya helal olsun bana, hangi kafadaysam. =)] Ah! Tabi Nina'nın da bir sırrı var... Çok satan romanlarını Elenor'un taslakları sayesinde yazmış olabilir.

İki değil aslında, üç ayrı hikaye. Zengin karakterler, duygusal anlar ve kadınların dayanışması. Müthiş bir kitaptı. 

Ben Kimberley Freeman'ın yeni romanını sabırsızlıkla bekliyorum. Size de Kor Adası'nı okumadıysanız yazarın diğer kitaplarını da tavsiye ederim. Bu yazarın kötü kitabı yok. =)


31 Ağustos 2015 Pazartesi

Nemesis Yayınları Eylül Ayı Kitapları

 SONUNA KADAR


Yazar:Jennifer Probst (Çeviren: Yaprak Yılmaz)
Üretici:Nemesis Kitap


Ailenize ait İtalyan restoranının işleri çok kötü ve siz her şeyi düzeltmek için işin başına geçtiniz.

Çalışanları idare etmek çok zor çünkü hepsi ya akraba ya da eski bir tanıdık.

Garsonluk yapan kardeşiniz kız arkadaşıyla görüşmek için sürekli işi savsaklıyor.
Barmense sigara tiryakisi. Durmadan sigara molası verip barı boş bırakıyor.
Hepsinin yerine çalışmak ve müşterileri memnun etmek zorundasınız.
Yine de şefin açığını kapatmanız çok zor. Zaten o da karısıyla kavga etmiş ve sinir bozukluğundan bütün yemeklerin baharatını ve tuzunu fazla kaçırıyor. O kadar fazla kaçırıyor ki, müşteriler durmadan su sipariş ediyorlar.
Boş masalardan birine bir kadın ve bir adam oturuyor. Kardeşiniz ortalarda olmadığı için masanın siparişini almaya gidiyorsunuz. O anda, üç yıl önce, sadece size aşık olduğu ve siz sorumluluk istemediğiniz için terk ettiğiniz kadınla göz göze geliyorsunuz. Üstelik karşısında oturan kıl kuyrukla da sevgili gibi görünüyor.
İşte size Gavin Luciano'nun hikâyesi. Ama bu hikâyeye biraz acı katabiliriz. Gavin'in karşısında bulduğu kadın, yani Miranda Storme, son yılların en beğenilen restoran eleştirmeni. O akşam şefin bol baharatlı spesiyalini yedikten sonra içinde yeninden alevlenmeye başlayacak olan terk ediliş acısı bütünüyle gerçek. 
Bu gerçek de onun ilham kaynağı. 
Alacağı intikam için. 
Sonuna kadar...

ÖLÜM BİZİ AYIRANA DEK

Yazar:Barbara J. Zitwer (Çeviren: Eda Tevrizci)
Üretici:Nemesis Kitap
Joey, iş için Amerika'dan İngiltere'ye gelmiştir. Son dönemlerde epey kötü gitmiş özel hayatı yüzünden, evinden uzakta olacağı bu dönemi, kafasını toplamak için de kullanmaya kararlıdır. Kaldığı evin kapı komşusu olan Ian ve kızı Lily ile tanışır. Sadece baba ve kızdan oluşan bu aile, hayatına tahmin etmeyeceği bir şekilde dahil olmuştur ve aralarındaki ilişki gittikçe güçlenmeye başlar. Ian, Joey'in hayatında gördüğü en farklı ve dingin erkektir. Ve bu dinginlik, geçmişte yaşadıklarından ileri gelmektedir.

Evinin yakınlarında koşuya çıktığı bir gün Joey, saklı kalmış bir göl keşfeder. Kışları buz tutan bu göl, beş kadının sığınağıdır adeta. Her gün gölün buz gibi sularında yüzmek için buluşan beş eski dost... Joey'i de aralarına davet ederler. Onlarla birlikte gölün soğuk sularında yüzmeye başlayan Joey, bu kadınlardan hayatla ilgili her gün yeni bir şey öğrenir. Ağızlarından çıkan her cümleden bilgelik akan bu kadınlar, Joey'i, hem kendini hem de Ian'ı anlayabileceği bir yola sokarlar. Ancak hayatta geri dönüşü olmayan bazı yollar vardır. Anlamak gibi... İnsan bir kez anladığında, bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.


 GÖZDE BEKAR

Yazar:Inara Scoot (Çeviren: Defne Ege Taylan)
Üretici:Nemesis Kitap
New York'lu kadınların hayallerini süsleyen gözde bekâr Brit Bencher'ı herkes Öldüren Cazibe diye bilir. O bekletilemez, reddedilemez, istediği şeyi alması için neyi istediğini işaret etmesi yeterlidir.

Ancak madalyonun öbür yüzünde, ailesine son derece düşkün, şefkat dolu bir adam vardır. Özellikle söz konusu şey kız kardeşi olduğunda akan sular durur. Yaşadığı kötü günler nedeniyle büyük bir depresyon geçiren kız kardeşinin tek kurtuluş yolu, hiç kimsenin ulaşamadığı bir adamla görüşüp yıllarca üzerinde çalıştığı projeyi ona anlatmasıdır. Bu onu yeniden hayata döndürebilecek tek yoldur ancak Brit tüm şöhretine rağmen bu adama ulaşamayan insanlar arasındadır.

Sonunda bir yol bulur. Gizemli adamla görüşebilen tek kişi gibi görünen avukatına ulaşır. Tori Anderson. Doğrudan o adama ulaşmak istediğini söylese asla yardımcı olmayacak olan Tori'yi baştan çıkarmaya, böylece duygularını kullanarak ondan istediğini almaya karar verir. Ne de olsa o Öldüren Cazibe'dir. New York'lu modeller, kapak kızları, hatta neredeyse tüm kadınlar onun peşinden koşarken, Tori gibi bir avukatın ona hayır demesi mümkün değildir.

Öyle değil mi?

16 Ağustos 2015 Pazar

Kitap Tanıtımları: Dokuz ve Böğürtlen Yayınları

Dokuz Yayınları ve onun yan kuruluşu olarak yayın hayatına adım atacak olan Böğürtlen Yayınları, yeni kitaplarını görücüye çıkardı! Sabırsızlıkla beklediğim Sinem Akça, Bana Şans Dile kitabı da bunlardan biri. Böğürtlen Yayınları'ndan çıkıyor.


Bana Şans Dile

Kadın olmanın rengi hep başkadır. Sevince pembe, âşık olunca kırmızı, fincanda kahverengi, alışveriş poşetlerinde gök kuşağı gibi rengârenktir kadın…

En yakın dostu Eros’un da okunu nereden fırlatacağı hiç belli olmaz… Tıpkı otuz iki yaşına gelmiş ve bu yaşına gelirken boş oturmayıp ikinci kocasını da nihayet kaçırmış; vurdumduymazlığı, hiperaktivitesi ile arkadaşlarına illallah dedirtmeyi başarmış Didem'in kalbine saplanan ok gibi!

Önce ‘Neyse hâlim çıksın falım,’ deyip kapattığı fincanda görüldü yakışıklısı, sonra da kaza yaptığı arabada. Dedik ya ilk ok, tabir yerindeyse dünya umurunda olmayan, sadece kendi keyfi için nefes alan, evinin etrafındaki tüm restoran kuryelerinin yakinen tanıdığı Bağdat Caddesi kokoşu Didem'e...

İkincisi ise İstanbul Emniyeti’nin gözbebeği, deli lakaplı, tuttuğunu koparan, tutarlı, disiplinli baş komiser Bora'ya isabet ediyor...

Didem’in en yakın arkadaşı olma talihsizliğini yaşayan Yasemin'in evliliği ve bebek heyecanı ile renklenen hayatı...


"O dediğin ne demekti?"
"Şurimşine mi?"
"Evet, o."
"Lazca; canımın içi, sevgilim demek."

Sina, yalnızlığının kabuğunda, adını aldığı çöl gibi ıssız bir genç kızdır. Bir partide tanıştığı Deniz ise, dalgalar kadar hırçın bir delikanlı.
Adını bile bilmeden birlikte olduğu Deniz'in, yeni matematik öğretmeni olduğunu öğrenmesiyle Sina'nın hayatı tamamen değişir.

Her şeye rağmen Sina'dan vazgeçmeyen Deniz, farkında olmadan ona zarar vermektedir. Sina, yeni tanıştığı sahiplenilme duygusuyla Deniz'e sığınırken, aşkları engelleri aşmalarına yardım edebilecek miydi?

Sina ve Deniz'in yasak aşkı tüm engellere rağmen sürebilir miydi?

"Neden hiçbir şey olmamış gibi davranmadın? Öğretmenimsin, her şeyi yok saysan daha kolay olurdu."
"Yapamam. Olmuşla ölmüşe çare olmazmış."


Bu kitabı eline aldığına göre hatta arkasını çevirip burayı okuduğuna göre benim aradığım nadir kişilerden biri olabilirsin. Çok insan tanıdım, çok yönetici gördüm, çok patron tanıdım…
Binlerce kişiye eğitim verdim, yüzlerce patrona hizmet sattım, birçok firmaya yönetim danışmanlığı yaptım ve yaklaşık iki yüz personel çalıştırdım. Evet, insanlar çok iyi yaratıklar! Bunu gördüm. Ancak gördüğüm başka bir şey daha var ki o da insanların çoğunun yönetim konusunda çok zayıf oldukları.

Etrafıma bir baktım ki sadece işletmeler değil ilişkiler de çok amatörce yönetiliyor. Sonra boşanma oranları, küslükler, tartışmalar ve çözümsüzlükler; yani mutsuzluk için gereken her şeyin arttığını fark ettim.

Sadece bir işletme değil; eşin, ailen veya sevgilinle aranda var olan tüm ilişkiler de yönetilmek zorundadır. Bundan da öte insan kendini daha da önemlisi duygularını yönetebilmelidir.

Bu kitap aracılığıyla hayatın birçok alanını daha iyi yönetmen için yanında olacağım. Aslında her şeyden önemlisi, bir şeyleri yönetmenin sorumluluğu altında yalnız kaldıysan sana arkadaş olacağım.
MERHABA  PATRON


Yorgun bir ülkenin yorgun ama yürekli insanlarıydı onlar. Toros Dağları eteğinde, gelecek günler ve konuklardan habersiz bir hayat sürüyorlardı. Ansızın köylerine gelen bir yabancının neyin habercisi olduğunun farkında değillerdi.
Bu yabancı misafiri aralarına kabullenmeleri uzun sürmediğinde ise kendi kaderlerini kendileri belirlemişlerdi.

 Topraklarından uzaklarda yaşamak zorundaydı Yüzbaşı Vorontsov. Askeri üniformasını ne zaman giydiğini hatırlayamayacağı kadar uzun bir süre geçirmişti yurdundan uzakta.

Bir an önce ülkesine ve hak ettiği zafere ulaşmak istiyordu ve bunun için atması gereken son bir adımı kalmıştı.

Toroslar'ın eteklerinden Erzurum'a, Batum'dan Sibirya'ya kadar uzanan bir tarihi kurgu romanı Kafkas İmam. Savaşın sadece cephede kazanılmayacağının da bir örneği.


LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...