Sayfalar

18 Şubat 2016 Perşembe

Sissoylu#1 Son İmparatorluk, Brandon Sanderson [Kitap Yorumu]

Kitap okundu, bitti.
Bende ki kelimeler de tükendi.
Diyecek söz bulamıyorum. Belki sadece tek bir cümle: ''Olağanüstüydü.''
Ben bunca zaman nerelerdeydim?
Yazarla daha önceden tanışmışlığım var. Elantris'i okuyup, çok beğenmiş hemen elime Kralların Yolu'nu almıştım. Kralların Yolu favori serilerim arasında yerini anında almıştı. Fakat Sissoylu hepsinden de iyiydi.
Kurgu, karakterler, olaylar. Bir an durup nefes almaya vakit yok. Hep bir heyecan. Her an daha da artan bir merakla sayfaları çevirdim.
Sanırım eleştirebileceğim tek bir tarafı var o da kitabın okudukça -maalesef- bir sona yaklaşıyor olması. Ne olurdu hiç bitmese. 
Ben devam kitabına hemen başlayacağım, sanırım. Yoksa çatlarım.  :)


Konuya girmeden bir şeye daha değinmek istiyorum; çevirisi. Bu tür kitapları çevirmek çok zordur. Yazarın yarattığı bir dünya ve onun uydurduğu kelimeler; nasıl zor olmasın? Kitabın çevirmeni Can Sevinç'i hem takdir ediyorum hem de ona teşekkür ediyorum. Anlatımı, akıcılığoı bozan tek bir cümle bile yoktu. Ne de en ufak bir kelime hatası. Mükemmel bir kitapla başarılı bir çeviri, edisyon ve kaliteli bir baskı birleşince tadından yenmeyecek roman da böylece ortaya çıkmış oluyor. :)

Sıra gelir konuya :) Bu kadar 'dolu dolu' bir kitapta konuya kısaca değinmek zor olacak ama söz spoi vermeden yüzeysel olarak anlatacağım ki, kitabın okurken ki heyecanı kaçmasın. :)
Nerdeyse bin yıldır Dünya tek bir hükümdar tarafından yönetilmektedir: Lord Hükümdar. Halkı asiller ve skaa'lar yani köleler olarak ayırmış, çoğu kültürü, yüzlerce dini yani inancı yok etmiş. Tam bir güç sevdalısı. Ve gerçekten de çok çok güçlü bir hükümdar.
Tabi asillerin ve skaaların yanı sıra Sissoylu'lar ve Siskan'lar var. Bunlar kişinin metal ve alaşımları sindirerek her alaşım ya da metalin özelliklerini yansıtan kişiler oluyor. Yani gücü olan kişiler. İlk elli sayfa baya bir zorluyor. Fakat hemen pes edip bırakmayın. Elliden sonra bir açılıyor ki elinizden bırakmanız mümkün olmuyor. Her neyse, konuya döneyim :) Asillerin bu tür gücü varsa hükümdar adına çalışabiliyor. Ama bir skaa bu tür bir gücü sahipse direk öldürülüyor. Üstelik sadece güce ait kişi değil onun tüm ailesi. Onun kanından olan herkes. Hatta asillerin sırf bu yüzden skaa bir kadınla yattıklarında kadını sonradan öldürmeleri gereken bir kural bile var.

Tüm bunların yanı sıra umut da her daim varlığını hissettirir değil mi? Kitapta ki umut; bir adam. Hathsin Firarisi. Hükümdarın çukurlarından kaçabilen tek kişi; Kelsier.
Kelsier, Lord Hükümdarı öldürebilmek için bir isyan başlatıyor. Ve bu isyanda ki en büyük keşfi de bir skaa olacak. Bir genç kız. Skaa Sissoylusu.

Serinin ikinci kitabı Sissoylu Kuşatma'da bu kız; Vin üzeriden ilerleyecek.

Şuana kadar okumuş olduğunuz tüm kitaplardan farklı. :)
Severek okuyacaksınız.



Stefan Zweig, Dostlarla Mektuplaşmalar [Kitap Yorumu]

Bu kitapta Stefan Zweig'in ünlü ve kişilikleri birbirinden olabildiğince farklı altı edebiyatçı ile yazışmasını okuyacaksınız.
Onlarla görüş alışverişinde bulunması, dostluklar kurması hatta Arthur Schnitzler ile baba-oğul gibi olması...
Freud'a beslediği hayranlık...

Tüm bu mektuplar, kitaplarını çok sevdiğimiz  Zweig'in  hayatına merakla bir bakış atma isteği uyandırıyor.

Zweig mektupları için diyor ki: ''Mektupları okuyacak zamanınız ve keyfiniz var mı şu sıralar? Olacağını umarım.''

Olmaz mı :)

Biraz araştırdım da  Zweig üne kavuştuğunda daha çok gençmiş. o yıllarda tanıştığı, kendinden oldukça yaşlı ve ünlü yazarlarla yapmış olduğu bu mektuplaşmalar da günümüzde belge niteliği taşıyormuş.

İlginç... Çok ilginç bir kitaptı.

Altı yazar... Günümüzde 'unutulmamış' altı yazar.
Mektuplar ad görüyoruz ki Zweig, Rainer Maria Rilke ile görüş alışverişinde bulunmuş. Sigmund Freud'a hayranı büyük. Her ikisi de Yahudi ailelerden geliyormuş ve Nazi döneminde İngiltere'ye beraber kaçarak dostluklarını pekiştirmişler.
Arthur Schnitzler'i hep ustası olarak görmüş. Onunla rahatça edebiyatı tartışıyor. Ama asıl ustası, 'Büyük Usta' dediği kişi Maksim Gorki.  Gorki'nin yanında Tolstoy'un bile başarıya ulaşamadığını düşünüyor.
Eleştirel yaklaştığı, görüşünün yanlış olduğunu düşündüğü kişi ise Hermann Bahr. Bu fikrini belirtirken bile saygısından ödün vermemiş tabi.

Yazarları tanımak ayrı, onların aralarında ki yazışmaları okumak ayrı bir deneyimdi gerçekten de.
Soluksuz, merakla, bir çırpıda okudum, bitirdim.

Stefan  Zweig'in kitaplarını sevenler, onu tanımak için Dostlarla Mektuplaşmalar'ı okumalı.

''Yaşamda mektupların tuhaf bir rolü vardır. Onları severiz, sonra onlar unutulur, yitirilir, fakat günün birinde yine anımsanırlar.''




19 Ocak 2016 Salı

Cradock Evi Hizmetçinin Kızı, Barbara Mutch [Kitap Yorumu]


1930'lar; tensel farklılıklar, zengin ile fakirin birbiriyle çatışan dünyası, zamanın doğal afetleri; kuraklık ve sel... Güney Afrika'da Beyazların ve Siyahilerin olmak üzere iki ayrı dünya.

Kitabın ana karakteri Ada. Cradock Evi'nde doğup büyüyor ve o ev üzerinden hayatı anlamlandırmaya çalışıyor. Fakat zamanın siyasi ve doğal olayları Cradock Evi'nin kapısını da çaldığında tüm ev halkı gibi Ada'da kendi payına düşeni yaşayacak.

Anlayacağınız konu bakımından dolu dolu bir kitap. Yer yer can acıtıcı, başından sonuna kadar da düşündürücü bir roman.

Yazarın kalemi biraz ağırdı okurken o yönden sıkıntı yaşadım; yavaş ilerledim fakat hep bir merak içerisinde sayfaları çevirmeye devam ettim.

Seveceğiniz bir roman.
Herkese tavsiye ederim.


LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...