Sayfalar

20 Kasım 2014 Perşembe

Umut (Hayat Akan Bir Sudur) / Ayşe Kulin (Yorum)

 
  Ayşe Kulin'in yazmış olduğu Veda (Esir Şehirde Bir Konak) kitabının devamı olan Umut, en az Veda kadar güzel bir kitap. Kitap dil bakımından eski kelimeleri barındırsa da sadeliğini korumuş. Akıcı bir üsluba sahip. Beni ilk başlarda biraz zorlayan sadece isimler oldu. Yeni karakterler. Okuyanlar bilirler, kitapta bir hayli fazla karakter var. Haliyle hepsini bir anda hafızada tutmak zor oluyor.
  İlk kitap Veda'da Ahmet Reşat'ın sürgünüyle sona ermişti. Bu kitapta nihayet Ahmet Reşat ailesine kavuşuyor. Tabii biraz sancılı zamanlardan sonra. Tabii her şey ilk zamanlarda bıraktığı gibi değil. Bir hayli değişmiş. Kendide zamanla bu değişimlerin bir çoğuna ayak uydurmaya çalışıyor. Evde her zaman ki şamatalar yerini koruyor ama. Hep sevmişimdir kalabalık aileleri. Bizim ailede kalabalıktır ama herkesin evi, düzeni ayrı. Ama Ahmet Reşat'ın öylemi. Damatlar iç güvey.İki ayrı büyükanne. Düşünün artık. Büyükanne demişken; Saraylıhanım ve Neyir Hnım'ın kapışmalarını okurken çok güldüm. Hele Saraylıhanım'ın hırsız deyip Neyir Hanım'ı merdivenden itmesini okurken kahkahalar attım. Ama Sbahat'e de çok üzüldüm. Neden mi? Ermeni sevmek o devirde suç. Sabahat'e Ermeni olan Aram'a aşık. Bunu öğrenince Ahmet Reşat aldı tabancayı canına kıyacak. Yaaa!!! Hiç olur şey mi? Allah'tan damadı yetişti de ucuz kurtuldu. Tabii olan Sabahat'e oldu. Aram'dan ayrı ve uzak yaşamak zorunda kaldı. Ama madem onunla evlenemiyorum, kimseye de evlenmem o zaman dedi, gül gibi kız. Ahmet Reşat cephesinde en çok beni ters köşe eden olay Mahir'in ölümüydü. Yazar şak diye neden öldürdü o adamı bilmem.

  Gelelim Zeki Salih Beylere.. O da ailesiyle evini, yerini yurdunu bırakıp göç eden ailelerden. Ama o kolay
kolay alışamamış o günün şartlarına. Çok zorlanmış. Boşnak adetlerini öyle bir çırpıda atamamış üstünden. Onunda kendince kalabalık bir ailesi mevcut. Kızları, oğulları ve kitabın sonunda karısını aldattığını öğrendiğimiz damadı. (pislik herif!)

  Bu iki ailenin hayatlarının hikayenin neresinde kesiseceklerini gerçekten merek ediyordum ki solsun Reşat Bey'in torunu Sitare (ölen Mahir'in kızı) beni bu konuda aydınlattı. Salih Bey'in kimseyi beğenmez mühendis oğlu Muhittin bir görüşte aşık oldu kıza. Eh onlarda erdi muradına ne diyelim.

Kitabın sonuna doğru Atütk'ün öldüğü döneme ait bir bölüm de yer verilmişti. En çok o bölümü sevdim. Neden mi? Ölüm zamanı da olsa Atatürk'ten birşeyler okumak insana geçmişiyle ilgili değerlerini daha çok hatırlatıyor.

                  Alıntılar

''Biz koca bir ömrü beklemeye adamış insanlarız'' s/289

''Belki birlikte değiliz, yan yana değiliz ama aynı gökyüzünü görüyoruz...'' s/292

''-Hangi dünyada yaşıyorsun sen Muho?
-Temiz bir dünyada yaşamaya çalışıyorum abi.
 -Ama yaşadığın dünya pis!
 -Maalesef!''s/314

''-Bu ne Sitare
-Makarnaların piştiğini anlamak için, bir makarnayı duvara fırlat, yapışıyorsa makarna pişmiştir, dediler.
-Kim dedi?-Azra -Sitare, sen tencereyi olduğu gibi duvara çalmışsın.'' s/362 (Aman siz bunu denemeyin :)) 

''Kızım, bu gün gördüğün Fransız, İngiliz, İtalyan ve Yunan bayrakları, ben Ankara'ya ilk geldiğimde istasyon binasında asılıydılar. Ağlama, bak, o bayrakların yerine bizim bayrağımızı asan adamı, bugün düşmanları bile nasıl saygıyla, sevgiyle teşyi ediyorlar. Ağlama, iftihar et!''



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...